Tebrikler. %1’lik dilime girdiniz. Son 3,5 milyar yıl içinde, tahmini 4 milyar türün %99’u yok oldu. Bu, dünya tarihi boyunca birçok türün ortaya çıktığı ve sonra yok olduğu anlamına gelir. Bu türlerin çoğu, değişen çevre koşulları, türevlerinin daha uyumlu hale gelmesi veya diğer türlerle rekabet edememesi gibi nedenlerle yok oldu. Biz homo sapiens sapiensler, yani düşünen insanlar olarak %1lik dilim içerisindeyiz. Belki bu yüzden dünyanın efendileri olduğumuzu düşünüp kendi sonumuzu getiriyoruzdur. Kendi sonumuzu getirmemize birazdan geleceğim. Ancak önce 5 büyük yok oluşu konuşmak istiyorum. Şimdi konumuza dönecek olursak, dünya üzerinde yaşayan canlı türlerinin en az %50sinin yeryüzünden silindiği yok oluşlara, büyük yok oluş adı veriliyor ve gerçekten de çok nadir gerçekleşiyorlar.
Bu yok oluşlar ile tüm canlı türlerinin en az yarısından fazlasının nesli tükendi. Büyük yok oluşların nedenleri hâlâ kesin olarak bilinmemekle birlikte genellikle jeolojik, atmosferik ve biyolojik faktörlerden oluşan bir kombinasyon olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle, sizlere hangi yok oluşun tam olarak hangi nedenden dolayı gerçekleştiğini net olarak söyleyemeyeceğim. Jeologların zirkon kristalleri üzerinde yaptıkları radyoaktif yaş tahminleri, Dünya’nın ortalama 4,5 milyar yaşında olduğunu söylüyor. Şimdi zamanı geriye alıp ilk büyük yok oluşa geçelim.
Ordovisyen yok oluşu, yaklaşık 443 milyon yıl önce gerçekleşmiş olan bir yok oluş süreci olarak bilinir. Ortalama 20 milyon yıl sürdü. Nedeni ise iklim bozulması sonucu global bir buz devrinin başlamasıydı.
Bu dönemde 4 büyük kıta bulunuyordu. Bu kıtalardan biri Gondwana, o dönemdeki en büyük kıta ve büyük kısmı da güney yarım kürede bulunmaktaydı.Antarktika, Avustralya, Afrika, Güney Amerika, Hindistan, Arabistan ve Madagaskar’ın birleşiminden oluşan bir kıta canlanabilir gözünüzde. İklim koşullarının elverişli olması, bu kıta üzerinde büyük bir tür çeşitliliğinin ortaya çıkmasını sağlamaktaydı. Buna Ordovisyen uyumsal açılımı denir. Hayvanların sudan karaya çıkm aya başladığı dönem ordovisyen dönemidir. Güney kutbuna yakın, büyük bir buzullanma, gezegenin tamamının iklimini değiştirdi. Aynı zamanda deniz seviyelerinin düşmesine neden oldu. Denizlerin çekilmesiyle, özellikte sığ denizlerde yaşayan canlıların büyük bir kısmı yok oldu. Belki de hayvanların karaya adapte olmalarını da zorunlu kılarak, karadaki hayvan yaşamının uyumunun artmasını sağladı. Yeşil algler gibi fotosentez yapan tek hücreli canlılar, bu yok oluş içerisinde hayatta kalmakta zorlandıkları için madde döngüleri bozuldu. Bu da hemen arkasından 2. yok oluş dalgasını getirdi. Ortalama sıcaklığın artması ile, günümüzde göllerde ve nehirlerde de gerçekleşen alg patlaması gerçekleşmiş olabilir.
Diğer adı siyanobakteri olan bu canlıların hızlı çoğalması, bilim insanlarının jeolojik kayıtlarda gözlemlediği gibi, okyanusun oksijensizleşmesine neden olmuş olabilir.
İlgi gören ikinci bir teori, her iki yok oluş dalgasını da buzul çağını sona erdiren sıcak dönemlere bağlıyor. 2020 tarihli bir makalede iki jeolog, büyük bir volkanik patlamanın da önde gelen bir faktör olabileceğini iddia ediyor.
İnsanlar olarak ortalama boyu 2 metreye kütlesi de 80kg’ye yaklaşamayan bir canlı türüyüz. Keskin dişlerimiz ya da pençelerimiz yok ya da çok hızlı koşamıyoruz.
Bundan yaklaşık 359 milyon yıl önce 10 metre boyu ve 4 tona yakın kütlesi olan bir deniz canlısı düşünün. Dunkleosteus ismi verilen bu canlı, korkunç derecede büyük cüssesine rağmen yok oldu. Kendisiyle aynı dönemde yaşayan türlerin yaklaşık %70’yle birlikte. Bu olaylar dizisine Devoniyen yok oluşu diyoruz.
Devoniyen, Paleozoik zamanın dördüncü alt bölümü olarak Devoniyen kayaç sistemlerinin oluştuğu jeolojik zaman dilimidir. Bu yok oluş yaklaşık 359 milyon yıl önce gerçekleşmiştir.
En yaygın görüşe göre tek bir olay ile değil de milyonlarca yıllık bir dizi felaketten sonra bu yok oluşun gerçekleştiği düşünülmekte.
Devoniyen yok oluşundan en kötü etkilenenler, sığ denizlerde yaşayan canlı türleriydi. Mercan resifleri, 100 milyon yıl sonra yeni mercan türleri ortaya çıkıncaya kadar, eski ihtişamlarına geri dönmemek üzere kayboldu. Aslında, deniz yatağının büyük kısmı neredeyse oksijensiz kalmış, bakteriler haricindeki canlılar için yaşanabilir olmaktan çıkmıştı. Deniz seviyesinde meydana gelen değişiklikler, asteroid etkileri, iklim değişikliği ve toprağa karışan yeni tür bitkiler bu yok oluşlardan sorumlu tutuldu.
Bilimden uzak, sözde bilim kurgu filmlerinde ya da animasyonlarda yok oluşlar bir anda olmuş gibi gösterilir. Dinozorların kafasına gökten meteorlar düşer ve hepsi ölmeye başlar. Gerçekte ise yok oluşlar bu şekilde gerçekleşmemektedir. Ancak bütün büyük yok oluşlar içerisinde en hızlı gerçekleşen yok oluş permiyen-triyas yok oluşudur. Başlarda 200.000 yıl gibi bir sürede gerçekleştiği düşünülen bu yok oluşun, son yapılan araştırmalara göre 48.000-60.000 yıl gibi bir sürede gerçekleştiği düşünülmektedir. MIT’den Samuel Bowring’e ait ve Proceedings in the National Academy of Science dergisinde yayınlanan araştırmada, ekip beş tarihi volkanik kül yatağından örnekler toplayıp uranyum izotoplarını mukayese ediyor. Ortaya çıkan sonuçta, aradaki fark çok büyük bir esneklik payı gibi görünse de büyük bir yok oluştan bahsetmek için yeterince kesin bir ifadedir aslında.
Bu yok oluşun bir diğer önemi de tüm yok oluşlar arasında en çok tür kaybının yer yüzünden silindiği yok oluştur. Bu yüzden Tüm Yok Oluşların Anası olarak da anılmaktadır. Tüm türlerin %83’ünü n yok olduğu bu olay, yaklaşık 250 milyon yıl önce gerçekleşmiştir. Deniz yaşamının %96’sının, kara yaşamının da %70’inin yer yüzünden silindiği düşünülmektedir.
Bu yok oluşta da volkanik faaliyetlerin yerinin büyük olduğu bilinmektedir. Sibirya Dağları’nda meydana gelen volkanik faaliyetlerin sonucunda atmosferdeki karbondioksit oranın çok yükseldiği düşünülmektedir. Bu karbondioksitin de okyanuslara karışmaya başlayarak, okyanusların asitleşmesini sağlaması ve sıcaklığı da ortalama 10 dereceye kadar yükselttiği öngörülmektedir. Evinde akvaryumu olan kişiler bilir ki sıcaklıktaki 1 derecelik değişiklik bile bazı deniz canlıların yaşamını olumsuz etkiler. Bu da deniz canlılarının %96’sının yok olmasının en temel sebeplerinden bir i olmasını desteklemektedir.
Bu kadar büyük bir yok oluştan sonra bile gezegen kendini milyonlarca yıl sonra da olsa toparlayabilmiş ve evrim sayesinde yeni canlı türlerini de yanına alarak günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.
Steven Spielberg’in yönetmenliğini yaptığı jurassic park filmini izleyenleriniz vardır. 1990 yılında Michael Crichton’un aynı adı taşıyan kitabından uyarlanmıştı. Dinozorların tekrar hayata döndürüldüğü bu film çok fazla ilgi görmüştü. Filmin isminde yer alan Jurassic kelimesi aslında bu yok oluştaki juradan gelmekte. Yok oluşları tarif ederken genelde ya sadece kapattığı devrin ismini ya da hem kapattığı hem de açtığı devrin isimlerini kullanıyoruz. Jura devri de dinozorların karadaki baskın tür olduğu dönem.
Bu yok oluşa döndüğümüzde ise yaklaşık 201 milyon yıl önce gerçekleşti. Tüm türlerin yine yaklaşık %70-75’i yer yüzünden silindi. Nedenlerine dair geliştirilen yaklaşımlardan biri, iklimin aşamalı olarak değişimi ve buna bağlı olarak okyanusların asit oranının artmasıdır. Ancak bu yaklaşım yok oluşun hızını açıklayamamaktadır. Bu ani yok oluşun nedeni olarak asteroit çarpması da düşünülmüştür, ancak istenen etkiyi yaratabilecek ve bu döneme denk gelen bir krater henüz bulunamamış. Diğer yok oluşlarda da sıkca gördüğümüz yoğun volkanik aktivite ve bazalt patlaması selinin bu yok oluşa neden olduğu düşünülmektedir.
Tüm yok olma olaylarının en ünlüsüne(en azından şimdilik) sıra geldi. Sadece belgesellerde ya da bilim kurgu filmlerinde değil, komedi filmlerinde bile konu olan bu yok oluş, biz insanların dev dinozorlar tarafından kovalanmamasını sağladı. Gerçi bu yok oluş gerçekleşmeseydi çok yüksek ihtimalle homo sapiens diye bir tür de ortaya çıkamayacaktı ama olsun. Uzunluğu 12 metreyi geçen, ayakta durduğunda yerden yüksekliği 4 metreden fazla ve ortalama 4-6 ton kütleye sahip bir T-Rex’ten kaçmak, her halde bir çoğumuzu spor salonuna para vermekten kurtarırdı. AROG filminde Cem Yılmaz’ın oynadığı Arif karakterinin testislerine attığı bir taş ile sonunu getirdiği senaryo da güzel olsa da biz yine de dinozorların sonunun gerçekte nasıl geldiğine bir bakış atalım.
Tabi dinozorların sonunun geldiğini söylesek de aslında kuşlar dışındaki dinozorlar demek daha doğru. Stephen Brusatte tarafından yazılan ve 2015 yılında Current Biology dergisinde yayınlanan bir makalede bunu daha net görebilirsiniz. Tavuklar doğrudan T-Rex’den gelmese de iki türün geçmişine baktığımızda bir ortak atadan geldiklerini görebiliriz. Bu yüzden bütün kuşlar yaşayan dinozorlardır demek çok da yanlış değil.
Yok oluşa dönecek olursak, yaklaşık 66 milyon yıl önce gerçekleşti ve gezegendeki canlı türlerinin yaklaşık %76’sının yok olmasına neden oldu. Günümüzde Meksika’nın Yutacan Yarımadası’na çarpan, 10 kilometre çapındaki bir meteorun başlattığı bir dizi tepkime ile bu yok oluş gerçekleşmiştir. Bölgede bol miktarda iridyum elementi bulunması da bu durumu doğrulamaktadır ki İridyum Dünya üzerinde çok az, meteorlarda ise yüksek oranda bulunur. Meteor o kadar yüksek bir hızla Dünya’ya çarpmıştı ki kopan parçalar binlerce kilometre uzaklara bile yağmur gibi yağmıştı. Burada film ve animasyonlardaki o ikonik sahneyi gözünüzde canlandırabilirsiniz. Bu çarpmanın sonucu boyları 25-30 metreyi aşan megatusunamiler meydana geldi. Ayrıca çarpmayla birlikte kalkan toz, toprak ve kül yığını dünyaya hızlıca yayılmaya başlamıştı ve güneş ışınlarının yer yüzüne gelmesini engelleyerek sıcaklıkların düşmesine sebep olmuştu. Ancak daha öncesinde de bahsettiğim gibi yok oluşlar anlık olaylar değil, yüzbinlerce hatta milyonlarca yıl sürebilen olaylar. Bu yüzden anlık etkilerden çok tetiklediği sonuçlar da yıkıcılık oranını arttırıyor. Çarpmanın etkisiyle yakınındaki canlılar anında yok oldu. Beraberinde okyanusların asit oranın artması ve iklim dalgalanmaları gibi sebeplerle, birçok canlı yok olmaya başladı. Ayrıca çarpmanın etkisiyle volkanik faaliyetler de artmış, deniz seviyesinde de değişimler olmuştu.
Tüm bu olaylar ve daha bir çoğu yaklaşık 175 milyon yıllık dinozor saltanatının sonunu getirmişti.
Tüm bu büyük yok oluşlara baktığımızda, gezegendeki canlıların büyük çoğunluğunun ortadan silinmesi çok da sık yaşamadığımız bir senaryo olarak önümüze geliyor. En önemlisi ise bu yok oluşların hiç birine bir canlı türü sebep olmuyor. Sonraki bölümde ise homo sapiensin başlattığı İklim Değişikliği’nin neden 6. yok oluş olabileceğini konuşacağız. Dinozorlardan daha mı dayanıklıyız bunu göreceğiz.