Yeşil Anlaşmalar Çözüm Mü?

Giriş

Aramızda daima olarak iyi kardeşlik ve iyi sulh kurdum. Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasın-daki münasebetlerde iyi kardeşliğin ve iyi sulhun tesisi için şunları söylüyorum: İşte, Mısır memleketi ile Hatti memleketi arasındaki münasebete gelince, ezelden beri tanrı onlar arasında düşmanlığa müsaade etmediğinden antlaşma ebedidir. Büyük Kral, Mısır memleketi Kralı, Rea-Maşeşa Mai Amana, güneş ve fırtına tanrılarının münasebeti gibi öyle edebi bir münasebet tesis etti ki, o aralarında daima düşmanlık yapmağa mani olur.
 
Bunlar tarihte bilinen en eski yazılı anlaşma olan Kadeş Antlaşmasının içerisinde yer alan metinlerin bir kısmıydı. Hattuşiler ile Mısırlılar arasında imzalanan bir barış anlaşması. İnsanlık tarihi boyunca sürekli savaşmış ve barış anlaşmaları imzalamışız. Tabi ki sadece insanlar kendi arasında savaşmıyorlar. 1974’ten 1978’e kadar süren Gombe Şempanze Savaşı’nı duyanlarınız vardır. Kuzenlerimiz de bizim yolumuzdan gelerek geleneklerimizi sürdürmeye devam ediyorlar. Bu ilginç savaşı da konuşmak isterim fakat onun için belki ayrı bir bölüm yaparız. Şimdi konumuza dönecek olursak antlaşmalar iki veya daha fazla devletin bir konu üzerinde uzlaştığı ve bunu yazılı olarak da kanıt niteliğinde tuttuğu belgelere bu ismi verebiliriz. Aslında anlaşma ve antlaşma kelimeleri de birbirinden küçük farklarla ayrılsa da o konuya bugünlük hiç girmeyelim.
 
Bugün konuşmak istediğim konu da aslında iklim değişikliği üzerine yapılmış anlaşmalar. Biraz bu işin tarihine bakalım ve devletler nelere söz veriyor ve yerine getirmiyor bunları görelim.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, üye ülkelerin imzaladığı ilk çevre sözleşmesi olduğu için önem taşıyor. UNFCCC olarak kısalttığımız bu sözleşme, 1992 yılında Rio’da gerçekleştirilen Yeryüzü Zirvesi’nde imzaya açılıyor. Bu toplantıda Birleşmiş Milletler üyesi ülkelerin çevre adına çalışmalar yapmaya başlaması için fitilin ateşlendiği ilk toplantı olarak kabul edilebilir. Bu yüzden bir milad noktasıdır. 1994 yılına kadar ülkeler tarafından imzalanmasıyla birlikte UNFCCC yayına girmiştir.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), iklim değişikliği ile mücadele etmek ve küresel iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak amacıyla 1992 yılında kabul edilen bir uluslararası anlaşmadır. UNFCCC’nin ana amacı, dünya genelinde sera gazı emisyonlarını kontrol altına almak ve insan kaynaklı iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini sınırlamak için uluslararası bir çerçeve oluşturmaktır.
 
UNFCCC’nin ana hedeflerini 4 başlıkta inceleyebiliriz.
İklim Değişikliğinin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi: UNFCCC, dünya genelinde iklim değişikliği süreçlerini izlemek, bilimsel verileri toplamak ve değerlendirmek için bir çerçeve sunar. Bu, iklim değişikliği ile ilgili bilimsel bilginin geliştirilmesini ve paylaşılmasını teşvik eder.
 
Sera Gazı Emisyonlarının Azaltılması: Sözleşme, üye ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmalarını teşvik eder. Kyoto Protokolü gibi ilave anlaşmalar, bu hedefin daha ayrıntılı kurallarını belirler.
 
Uyum ve Dayanıklılık: UNFCCC, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı toplumların uyum sağlamasını ve dayanıklılığını artırmayı teşvik eder. Bu, özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların ve ekosistemlerin etkilenmesini azaltmayı amaçlar.
 
Finansal Destek: UNFCCC, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede karşılaştıkları zorlukları aşmalarına yardımcı olmak için finansal destek mekanizmalarını teşvik eder. Bu, teknoloji transferi, kapasite geliştirme ve proje uygulaması gibi alanlarda kaynakların sağlanmasını içerir.
 
Başlıklar başlangıç için yeterli gözükse de aslında devamında yol açtığı süreçler bizim için daha önemli noktalardır. Bu sözleşmenin yürürlüğe girmesinden sonra her yıl Birleşmiş Milletler İklim Konferansı yani COP düzenlenmeye başlamıştır.
Birleşmiş Milletler İklim Konferansı COP Nedir?
 
Conferance of the Parties yani kısaca COP olarak bildiğimiz bu toplantılar, UNFCCC sonrasında her yıl düzenli olarak yapılmaya başlanmıştır. İlk konferans ise Berlin’de 1995 yılında gerçekleştirilmiştir. Dönemin Almanya Çevre Bakanı Angela Merkel konferansa başkanlık yapmıştır.  Ayrıca ilk iklim değişikliği maaliyetleri konusu da bu toplantıda konuşulmuştur. Gelişmiş ülkelerden mali destek talep edilmiştir. COP1 UNFCCC nin de başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Sonrasında her yıl farklı ülkelerin ev sahipliği ile COP toplantıları devam etmiştir. İlk toplantıda Kyoto Protokolü’nün temelini atan “Berlin Mandate” adı verilen karar kabul edilmiştir. Bu karar gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarının azaltma taahhüdüne yol açmıştır. Şimdi gelelim Kyoto Protokolü’ne.
Kyoto Protokolü
Tahmin edebileceğiniz üzere adını Japonya’nın Kyoto şehrinden almıştır. 3. Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’nda ülkelerin sera gazı salımları için hedefler ve taahhütler verdiği ilk protokoldür. Bu yüzden tarihte önemli bir yeri vardır. Kyoto Protokolü, özellikle gelişmiş ülkeler olmak üzere bazı ülkelerin sera gazı emisyonlarını belirli bir seviyede azaltma taahhüdünde bulunmalarını gerektirir. Bu ülkeler, kendi emisyonlarını azaltmak veya azaltmamak için kullanabilecekleri emisyon azaltma üniteleri alabilirler. Protokol, emisyon azaltma taahhüdünde bulunmuş olan ülkeler için emisyon izleme ve raporlama süreçlerini de içerir. Ayrıca, finansal destek ve teknoloji transferi gibi konuları ele alır ve gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede daha fazla destek almasını hedefler.
 
Kyoto Protokolü, iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir adım olarak kabul edilirken, sürecin bazı zorluklarla karşılaştığı da bir gerçektir. Protokolün 2008 yılında yürürlüğe girmesinin ardından bir dizi ülke emisyonlarını azaltmayı başardı, ancak bazıları hedeflerine ulaşamadı. Kyoto Protokolü, 2020 yılında sona erdi, ve yerini Paris Anlaşması gibi yeni iklim anlaşmaları aldı. Paris Anlaşması, Kyoto Protokolü’nün başarısızlıklarından ders alarak küresel iklim değişikliği ile mücadelede daha kapsamlı ve esnek bir yaklaşım benimsedi. Kyoto Protokolü, uluslararası iklim politikasının evriminde önemli bir kilometre taşı olarak hafızalarda kalmaya devam ediyor ve iklim değişikliği ile mücadelede atılan adımların tarihçesinin önemli bir parçasıdır.
Paris İklim Anlaşması Nedir?
Gelelim en popüler anlaşmamıza. Hatırlarsınız geçtiğimiz yıllarda Paris’i Onayla! isimli bir kampanya yürütmüştük. Bir çok STK’nın bir araya geldiği ve Türkiye’nin bu anlaşmayı yürürlüğe sokması için talepte bulunduğu bir kampanyaydı. Sonunda da başarıya ulaşıldı. Şimdi bu popüler anlaşma bizi iklim değişikliğinden kurtarıyor mu biraz onu konuşalım. 2015 yılında Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda kabul edilen bu anlaşma, dünya genelinde iklim değişikliği ile mücadelede yeni bir umut kaynağı oldu. Paris Anlaşması, tüm dünya ülkelerini iklim değişikliği ile mücadelede bir araya getiren bir belgedir.
 
Paris İklim Anlaşması’nın en önemli hedeflerinden biri, küresel sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutmak ve mümkünse 1.5°C’ye sınırlamaktır. Bu, tehlikeli iklim değişikliği etkilerini en aza indirmeyi amaçlar. Anlaşma, ülkeleri sera gazı emisyonlarını azaltmaya teşvik eder ve her ülkeye kendi ulusal katkılarını belirleme ve düzenli olarak revize etme sorumluluğu verir. Paris Anlaşması, her ülkenin kendi ulusal katkısını sunmasını gerektirir. Bu, ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulunmaları anlamına gelir. Her ülke, kendi kapasitesi ve koşulları göz önüne alınarak bu katkıları belirler. Bu, daha esnek ve kapsayıcı bir yaklaşımı yansıtır.Paris Anlaşması, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede desteklenmesini vurgular. Gelişmiş ülkeler, finansal yardım ve teknoloji transferi gibi araçlarla bu desteği sağlamayı taahhüt ederler. Bu, eşitsizlikleri azaltmayı ve tüm ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelede eşit şartlara sahip olmalarını amaçlar. Paris Anlaşması, düzenli izleme ve değerlendirme mekanizmalarını içerir. Ülkeler, sera gazı emisyonlarını izlemeli ve ilerlemelerini raporlamalıdır. Bu, tarafların taahhütlerine uygun olarak hareket ettiğini doğrulamayı ve gerektiğinde önlemler almayı sağlar.
Anlaşma ayrıca, ülkelerin taahhütlerine ve hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için uyum mekanizmalarını içerir. Bu, teknik yardım, kapasite geliştirme ve en iyi uygulamaların paylaşılması gibi konuları içerir.
Paris İklim Anlaşması, uluslararası toplumun iklim değişikliği ile mücadelede ortak bir vizyona sahip olduğunu gösteriyor. Ancak bu sadece başlangıç. Anlaşma, iklim değişikliği ile mücadelede uzun vadeli bir taahhüttür ve sürekli bir çaba gerektirir. Bu, gezegenimizin ve gelecek nesillerimizin sürdürülebilir bir geleceği için kritik bir adımdır.
Türkiye'nin Paris İklim Anlaşması'ndaki Durumu Nedir?
3 yıldır konferanslara veya eğitimlere çağırıldığımda kullandığım bir sunumum var. Zaman zaman üzerinde değişiklikler ve eklemeler yaparım. Ama Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan kurum sayısını sürekli değiştirmek benim için garip bir hisdi. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri Trump döneminde anlaşmadan çekilme kararı almıştı. Daha doğrusu Trump böyle bir karara varmıştı. Ki bilirsiniz kendisi iklim krizinin olmadığını söyler. Bilim ile çelişmek heralde düşülebilecek en kötü noktadır. Biz kendi ülkemize dönecek olursak ben bu podcasti 3 Eylül 2023 tarihinde kaydediyorum ve evet bu anlaşmanın tarafıyız ve onayladık. İleride oluşabilecek değişikliklerden ben sorumlu değilim.

2015 yılında Türkiye Paris Anlaşması’nı imzalamıştır. Ancak iç onay süreçlerimiz uzun bir süre devam etti. 7 Ekim 2021 tarihinde anlaşma onaylandı. Bu anlaşma kapsamında Ulusal Katkı Beyanı (NDC)’mizi de COP27’de açıkladık. Günün de dinozoru seçildik. 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarımızın artışını %21 oranında azaltma taahhüdünde bulunduk ve sonrasında %41 olarak güncelledik. Bu 2030 yılına kadar sera gazı salımımızı arttırmaya devam edeceğiz, sadece artışın hızını azaltacağız demek. 2053 yılında da net sıfır olacağımızı söyledik. Emisyonumuz da en yüksek noktaya 2038 yılında ulaşacak. Yani 2038 yılına kadar emisyonlarımızı arttırmaya devam edeceğiz. Tabi ki bu Ulusal Katkı Beyan’ı değiştirilebilir bir beyan. 1.5 derece hedefine daha uygun bir NDC sözü vermek hala elimizde.
Sonuç
İklim değişikliği ve çevre odağında çalışmak devletler için yeni bir durum. Bu mücadele için de finansman gerekiyor. Gelişmiş ülkeler keseyi açmadığı sürece hedeflere ulaşılması maalesef ki mümkün değil. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler ve az gelişmiş ülkeler bu konuda büyük destekler bekliyor. Sonuçta iklim değişikliğinde en büyük pay hala Çin, ABD, Hindistan ve Rusya gibi ülkeler.
Benim burada Türkiye’den beklentim her zaman aynıydı. Doğru hedefler belirlenmesi ve bu alana yatırım yapılması önemli. Ancak bunun yanı sıra bu büyük payı olan ülkelere karşı, diğer ülkelerle bir araya gelip baskı kurmak da bunun yanında fazlasıyla önemli. Üzgünüm ama bu bahsettiğim anlaşmaların hiç birisi dünyayı kurtaramıyor. Verilen taahhütler hem yerine getirilmiyor, hem de yetersiz. Bu yüzden işi ülkelere bırakmak ya da suçu şirketlere atmak yerine bireyler olarak baskı kurmayı öğrenmemiz gerekiyor. İçimizi karartmaya gerek yok. Adımları daha da sağlamlaştırdığımızda bu mücadeleyi de kazanabileceğimizi biliyorum. Sonuçta yaşamayı çok seven canlılarız. Anlaşmalar konusu ile ilgili bir de blog yazısı yazdım. Onu da ecording.org web sitemizde bulabilirsiniz. Sonraki bölümde görüşmek üzere.

Yazar: Oğuz Ergen

Diğer Yazılar

Skip to content