1992 yılında ben doğduğumda deniz seviyesi şuanki durumuna göre 10cm daha alçaktı. Geçen 31 yılda deniz seviyeleri 10cmden fazla yükselmiş. Deniz seviyesinin yükselmesi, iklim krizinin en önemli sonuçlarından biridir. Buzullar eridikçe, okyanuslara eklenen su kütleleri seviyesinin de yükselmesine neden olur. Bunun sonuçlarını görmek için climate.nasa.gov ‘a Nasa’nın iklim krizi ile ilgili hazırladığı web sitesine girebilirsiniz. Bu sitede yer alan bir harita, deniz seviyesi yükseldikçe hangi bölgelerin sular altında kaldığını görmemize yarıyor. Kıyı şeritlerinde yer alan bölgeler hızlıca sular altında kalacak. Hollanda gibi rakımı çok düşük ülkeler ise bundan en hızlı etkilenen ülkeler olacak.
Kuzey Kutbu deniz buzunun minimum genişliği her yıl Eylül ayında gerçekleşir. Eylül ayı Kuzey Kutbu deniz buzununun, 1981-2010 dönemi ortalamasına kıyasla, her on yılda %12,6 oranında azaldığı görülmektedir.
Tabi sıcaklık arttıkça buzulların erimesi sadece deniz seviyelerinin yükselmesine neden olmuyor. Bu buzullarda hapsolmuş karbon da tekrar döngüye giriyor. Bunu geçtiğimiz bölümde uzun uzun anlatmıştım. Kutuplarda yaşayan bir çok hayvan da bu yüzden evsiz kalıyor ve nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Yani iklim krizinin nedenlerini ayrı ayrı ele almamız işe yaramadığı gibi sonuçları da birbirleriyle ilişkili.
Biraz daha derinleştirmek isterim konuyu. Öncelikle soğuyan bütün maddelerin hacmi küçülüyorsa, buzullar nasıl oluyor da suyun üzerinde kalıyor? Öz kütlesi arttığı için dibe çökmesi gerekmez mi? Bu sorunun cevabı suyun özel durumundan geçiyor. Su 4 dereceye kadar soğumaya devam ettikçe hacmi küçülen bir madde. Ancak 4 derecenin altına düştüğümüzde, suyun hacmi artmaya başlıyor. Buna suyun özel durumu diyebiliriz. Buzluğa bir şişe su attığınızda ağzına kadar doluysa şişenin patlamasının nedeni de bu. Ancak suyun bu özelliği olmasaydı dünya’da canlılık hiç başlayamayabilirdi. Gezegenimizde canlılık okyanusların dibinde başladı. Suyun bu özelliği olmasaydı, donmuş alanlar olacaktı canlılığın başladığı bölgeler.
Amerikanın kuzey eyaletlerindeki göletler ve göller soğuk kış aylarında yüzeylerinde bir buz tabakası oluşturduğu gibi, Arktik Okyanusu’nun yüzeyi de donarak deniz buzunu oluşturur. Deniz suyu tatlı suya göre daha düşük bir donma noktasına sahiptir, ancak yaklaşık -2°C soğutulduğunda, tuzlu su donmaya başlar. Buz kristalleri deniz yüzeyinde belirir ve hava yeterince soğuksa, kristaller karışarak kaygan bir karışım ve zamanla kalınlaşabilen katı bir buz tabakası oluşturur.
Arktik Okyanusu’nda, deniz buzunun kapladığı alan yıl boyunca büyür ve küçülür. Her sonbaharda, Arktik’e daha az güneş ulaşmaya başlar ve hava sıcaklıkları düşerken, ekstra deniz buzları oluşur. Buzun kapladığı alan kış boyunca artarak genellikle Mart ayının başlarında maksimum genişliğine ulaşır. İlkbahar geldiğinde, daha fazla güneş ışığı ve yüksek sıcaklıklarla birlikte buz erimeye başlar ve her Eylül ayında minimum genişliğine küçülür. Deniz buzunun minimum ve maksimum genişlikleri yazın sonunda ve kışın sonunda meydana gelir, çünkü okyanus atmosfere göre daha geç ısınır ve soğur.
Bir yaz erime mevsimini henüz atlatmamış deniz buzuna birinci yıl buz denir. Bu ince, yeni buz, fırtınalı koşullarda erime ve dağılma riskine sahiptir. Bir yaz erime mevsimini atlatabilen buz daha kalın ve daha az tuzludur – bunlar buzun erimeye karşı daha dirençli olmasını sağlayan iki faktördür. Çok yıllık buz, birinci yıl buzun eriteceği sıcaklıklara ve birinci yıl buzun parçalanacağı dalgalara ve rüzgarlara daha dayanıklıdır. Deniz buzunun okyanus suyuna göre daha yavaş hareket etmesine rağmen, buz hala hareket eder. Arktik deniz buzunu, okyanus akıntıları tarafından Grönland’ın doğusundaki Fram Boğazı yoluyla Atlantik’in daha sıcak suluna doğru düzenli olarak akar.
Bilim insanları, sediment/buz çekirdekleri, ağaç halkaları ve okyanus canlılarının fosilleşmiş kabukları gibi iklim belirteçlerini kullanarak deniz buzunun uzun zaman öncesine kadar olan genişliğini çıkarırlar. Bu paleoiklim kayıtları, geçmiş 1.450 yıl içinde deniz buzunun genişlediği ve daraldığı birkaç dönem olduğunu göstermektedir, ancak modern çağdaki azalma eşi benzeri görülmemiştir. ABD’nin Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nin 2017 Arktik Raporu’nda bilim insanları, bugünkü düşük genişliğin en az 1.500 yıl boyunca meydana gelen herhangi bir şeyden çok daha düşük olduğunu rapor etmiştir. Bununla birlikte, bu dönemdeki doğal değişkenlik aralığının dışındadır.