İklim Krizinin Günümüzdeki Sonuçları

Giriş

2014 yılında küresel ısınmayla başa çıkmak için 79 ülke bir kimyasal savaş başlatmıştır. Atmosfere saçılan ve iklim krizini durdurup, gezegeni soğutması planlanan maddeler bir felakete sebep olmuştur ve bir buzul çağına girilmiştir. Dünyanın buzla kaplandığı günlerin üzerinden yedi yıl geçmiş ve çok az insan hayatta kalmıştır.. Bu büyük felaketten kurtulmalarının nedeni ise Snowpiercer adındaki bin bir vagonlu devasa bir trende, hiç durmadan hareket etmeleridir.
 
Zenginler öndeki vagonlarda ve sefalet içindeki işçi sınıfı ise arka vagonlardadır. Trendeki şartlar burada yaşayan insanların arasında ağır bir sınıf sisteminin uygulanmasına yol açmıştır. Ancak her baskıcı sistemde olduğu gibi trende de tekrar bir isyanın yaklaşması yakındı. Daha önce bir çok kez isyanlar çıkmış ancak hep bastırılmıştı. Fakat bu sefer işler farklı olabilirdi. İsyancı Curtis bir plan yaparak, trenin ön kısmına gelip trenin merkezindeki makineyi fethetmek istemektedir. Önceki isyanlarda trendeki askerler mermilerini bitirmişti. Bunu fırsat olarak düşünen Curtis, isyanı başlatır ve ön vagonlara doğru ilerlemeye başlar.
Bu kısa sahne bir post apokaliptik film olan Snowpiercer’dan. İzlememiş olanlarınız için daha fazla uzatmak istemedim. Sürpriz bozmak istemem.
 
Filmde kasvet, iç karartıcı ve yamyamlık unsurları görmek mümkün ve bu da filmi harika bir kıyamet filmi yapıyor.
Snowpiercer ve benzeri bir çok kıyamet filmi çoğumuzun ilgisini çeker. Hatta zaman zaman böyle bir dünyada yaşamayı bile hayal etmiş olabiliriz. Peki gerçekten bu hoşumuza gider miydi? Zombiler tarafından istila edilmiş bir gezegen, buzlarla kaplanmış bir dünya, matrix gibi robotların ele geçirdiği bir evren veya Mad Max Furry Road filmindeki gibi iklim krizi yüzünden aşırı sıcaklıkların ve su kıtlığının yaşandığı bir gezegen. Benim içlerinden favorim her zaman matrix tabi ki. Beyaz tavşanı takip etmek önemli.
Ama gerçek hayata döndüğümüzde ise iklim krizinin bizi Mad Max Furry Roaddaki gibi bir gezegene götürdüğünü görmek için çok fazla düşünmeye gerek yok. 
İklim Krizinin Sonuçları
İklim krizinin nedenlerini bu bölüme kadar konuştuk. Şimdi ise sonuçlar kısmına geçelim istiyorum. Önceden daha çok küresel ısınma terimi kullanılıyordu. Ancak bizim gezegene yaptıklarımız onun sadece ısınmasına neden olmadı. Ortalama sıcaklık artarken aynı zamanda bazı bölgeler fazlasıyla soğuyor, bazı bölgeler aşırı ısınıyor ve doğal afetler giderek artıyordu. Bu yüzden iklim değişikliği terimini kullanmak daha doğru hale geldi. Ancak şu an içinde bulunduğumuz durum basit bir değişiklik değildi. Acilen önlem alınması gereken bir durumdu. Bu yüzden de ben ve birçok aktivist iklim krizi demeyi daha doğru görüyoruz. Bazen iklim krizi 10-20 yıl sonranın sorunuymuş gibi konuşuluyor veya düşünülüyor. Fakat aynı anda ülkemizde orman yangınları ve sel baskınlarını yaşamamız iklim krizinin burada olduğunu bizlere gösteriyor. Şimdi bugünkü konumuza dönelim ve bu etkiler neler biraz bahsedeyim sizlere.
Biyoçeşitliliğe Etkileri
Biyoçeşitlilikten önceki bölümlerde sizlere bahsetmiştim. Bugün gördüğümüz biyoçeşitlilik 4.5 milyar yıllık evrim sürecinin sonucudur. Gıda, su, ilaç, ekonomik büyüme gibi birçok şey için bağımlı olduğumuz yaşam ağını oluşturur. 1 milyardan fazla insan, geçimini ormanlara dayandırıyor.
Fakat geldiğimiz noktada 1 milyon türün tehlike altında olduğu ve bunlardan birçoğunun birkaç on yıl içerisinde yok olma riskiyle karşı karşıya olduğu tahmin ediliyor. Amazon yağmur ormanları gibi eşsiz ekosistemler, ormansızlaşma nedeniyle karbon deposu olmaktan çıkıp, karbon kaynaklarına dönüşmekte.
 
Biyoçeşitlilik kaybının temel nedeni, insanların gıda üretimi için öncelikli olarak kullanmış olduğu arazidir. İnsan faaliyetleri şu anda buzullardan arındırılmış tüm arazinin %70’ini değiştirmiştir. Tarım için arazi dönüştürüldüğünde, bazı hayvan ve bitki türleri yaşam alanlarını kaybedebilir ve soyunun tükenme riskiyle karşı karşıya kalabilir.
 
Ancak iklim değişikliği, biyoçeşitlilik düşüşünde giderek daha önemli bir rol oynamaktadır. İklim değişikliği, dünya çapında deniz, karasal ve tatlı su ekosistemlerini etkilemiştir. Yerel türlerin kaybına, hastalıkların artmasına ve bitki ve hayvanların kitlesel ölümlerine neden olmuş ve ilk kez iklim kaynaklı tür tükenmelerine yol açmıştır. Karada, yüksek sıcaklıklar hayvanları ve bitkileri daha yüksek rakımlara veya enlemlere taşımaya zorlamış, birçok tür de Dünya’nın kutuplarına doğru hareket etmiştir ve bu durum ekosistemler için uzun vadeli sonuçlara sahiptir. Türlerin tükenme riski, her bir derece ısınma ile artmaktadır.
 
1.5 santigrat derece sıcaklık artışına ulaştığımızda memelilerin %4’ünün habitatlarını kaybederek yok olacakları düşünülmektedir. Denizlerde ise yükselen sıcaklıklar, deniz ve kıyı ekosistemlerinin geri dönüşü olmayan kaybı riskini artırır. Örneğin, canlı mercan resifleri son 150 yılda neredeyse yarı yarıya azalmıştır ve daha fazla ısınma, kalan neredeyse tüm resifleri yok etme tehdidi oluşturur. 1.5 santigrat derece artışa ulaştığımızda ise %70 ile %90’ının yok olacağı tahmin edilmektedir.
Doğal Afetler
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) tarafından yayınlanan kapsamlı bir rapora göre, son 50 yılda her gün ortalama olarak bir hava, iklim veya su tehlikesiyle ilgili felaket meydana geldi. Günlük olarak 202 milyon dolarlık bir maddi kayıp yaşandı.
 
Felaketlerin sayısı, son 50 yılda beş kat arttı. Ancak, daha iyi erken uyarılar ve felaket yönetimi sayesinde ölüm sayısı neredeyse üçte bir oranında azaldı. Yani mecburen iklim kriziyle uyumlu yaşamayı öğreniyoruz.
1970-2019 yılları arasında hava, iklim ve su tehlikeleri, tüm felaketlerin yüzde 50’sinden ve bildirilen tüm ekonomik kayıpların yüzde 74’ünden sorumlu oldu.
 
Bu tehlikelerle ilişkili olarak dünya genelinde 11.000’den fazla felaket rapor edildi ve bu felaketlerde 2 milyondan fazla kişi hayatını kaybetti, 3,64 trilyon dolar kayıp yaşandı.
Bu rapor, bugüne kadar yapılan en kapsamlı ölüm ve ekonomik kayıp incelemesidir. 50 yıllık dönemi ve ayrı ayrı on yılları değerlendirmektedir. 1970-2019 yılları arasında ölüm ve ekonomik kayıpların yüzde 50’si hava, iklim ve su tehlikelerinden kaynaklandı. Bu felaketlerde meydana gelen ölümlerin yüzde 91’den fazlası gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşti.
 
Ekonomik kayıplar açısından, fırtınalar ve seller en büyük etkiye sahip oldu. 50 yıllık dönem boyunca, her gün ortalama 202 milyon dolarlık hasar meydana geldi. Ekonomik kayıplar 1970’lerden 2010’lara kadar yedi kat arttı. 2010-2019 döneminde bildirilen kayıplar, 1970-1979 dönemine göre yedi kat daha fazla oldu. Fırtınalar, dünya genelinde en çok ekonomik kayba neden olan tehlikedir.
 
Yani iklim krizi doğal afetlerin hem sıklığını, hem de şiddetini arttırdı. Orman yangınları tabi bizim ülkemiz için en acı olanlarıydı. İçişleri Bakanlığı 2023 yılında 31 Ekim’e kadar ormanlara girişi yasakladı. Bu yaz içerisinde bolca orman yangını göreceğimiz aşikar. Bunla alakalı önlemler alınmaya çalışılsa da maalesef yeterli olmayacak hiçbir zaman. Geçtiğimiz aylarda Kanada’da başlayan yangınları haberlerde görmüşsünüzdür. Hala devam ediyorlar ve kontrol altına almakta güçlük çekiliyor. Ki kanadanın bir kuzey ülkesi olduğunu düşünürseniz, bizim işimizin ne kadar daha zor olduğunu rahatça anlayabilirsiniz. Bu yangınlardan çıkan gazlar, New York’u turuncuya boyadı. İnsanların maskesiz dışarıya çıkması önerilmiyor.
 
Tabi orman yangınlarında sadece ağaçları değil, orada yaşayan tüm ekosistemi düşünmek gerekiyor. Zaman zaman itfaiye erinin elinden su içen sincap fotoğrafları heralde hepimizi duygulandırmıştır. Bir de yangından kendisi yavaş olan bir kaplumbağayı düşünün. Yanarak ölmenin ne kadar acı verici olduğunu hiç kimse denemek istemez. Elimize dökülen 80 derece sıcaklıktaki bir su bile günlerce acı çekmemize neden oluyor. Bu kısmı daha fazla uzatıp moral bozmak istemiyorum. O yüzden biraz da suların yükselmesini konuşalım.
Buzulların Erimesi ve Deniz Seviyelerinin Yükselmesi
1992 yılında ben doğduğumda deniz seviyesi şuanki durumuna göre 10cm daha alçaktı. Geçen 31 yılda deniz seviyeleri 10cmden fazla yükselmiş. Deniz seviyesinin yükselmesi, iklim krizinin en önemli sonuçlarından biridir. Buzullar eridikçe, okyanuslara eklenen su kütleleri seviyesinin de yükselmesine neden olur. Bunun sonuçlarını görmek için climate.nasa.gov ‘a Nasa’nın iklim krizi ile ilgili hazırladığı web sitesine girebilirsiniz. Bu sitede yer alan bir harita, deniz seviyesi yükseldikçe hangi bölgelerin sular altında kaldığını görmemize yarıyor. Kıyı şeritlerinde yer alan bölgeler hızlıca sular altında kalacak. Hollanda gibi rakımı çok düşük ülkeler ise bundan en hızlı etkilenen ülkeler olacak.
 
Kuzey Kutbu deniz buzunun minimum genişliği her yıl Eylül ayında gerçekleşir. Eylül ayı Kuzey Kutbu deniz buzununun, 1981-2010 dönemi ortalamasına kıyasla, her on yılda %12,6 oranında azaldığı görülmektedir.
Tabi sıcaklık arttıkça buzulların erimesi sadece deniz seviyelerinin yükselmesine neden olmuyor. Bu buzullarda hapsolmuş karbon da tekrar döngüye giriyor. Bunu geçtiğimiz bölümde uzun uzun anlatmıştım. Kutuplarda yaşayan bir çok hayvan da bu yüzden evsiz kalıyor ve nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Yani iklim krizinin nedenlerini ayrı ayrı ele almamız işe yaramadığı gibi sonuçları da birbirleriyle ilişkili.
 
Biraz daha derinleştirmek isterim konuyu. Öncelikle soğuyan bütün maddelerin hacmi küçülüyorsa, buzullar nasıl oluyor da suyun üzerinde kalıyor? Öz kütlesi arttığı için dibe çökmesi gerekmez mi? Bu sorunun cevabı suyun özel durumundan geçiyor. Su 4 dereceye kadar soğumaya devam ettikçe hacmi küçülen bir madde. Ancak 4 derecenin altına düştüğümüzde, suyun hacmi artmaya başlıyor. Buna suyun özel durumu diyebiliriz. Buzluğa bir şişe su attığınızda ağzına kadar doluysa şişenin patlamasının nedeni de bu. Ancak suyun bu özelliği olmasaydı dünya’da canlılık hiç başlayamayabilirdi. Gezegenimizde canlılık okyanusların dibinde başladı. Suyun bu özelliği olmasaydı, donmuş alanlar olacaktı canlılığın başladığı bölgeler.
 
Amerikanın kuzey eyaletlerindeki göletler ve göller soğuk kış aylarında yüzeylerinde bir buz tabakası oluşturduğu gibi, Arktik Okyanusu’nun yüzeyi de donarak deniz buzunu oluşturur. Deniz suyu tatlı suya göre daha düşük bir donma noktasına sahiptir, ancak yaklaşık -2°C soğutulduğunda, tuzlu su donmaya başlar. Buz kristalleri deniz yüzeyinde belirir ve hava yeterince soğuksa, kristaller karışarak kaygan bir karışım ve zamanla kalınlaşabilen katı bir buz tabakası oluşturur.
 
Arktik Okyanusu’nda, deniz buzunun kapladığı alan yıl boyunca büyür ve küçülür. Her sonbaharda, Arktik’e daha az güneş ulaşmaya başlar ve hava sıcaklıkları düşerken, ekstra deniz buzları oluşur. Buzun kapladığı alan kış boyunca artarak genellikle Mart ayının başlarında maksimum genişliğine ulaşır. İlkbahar geldiğinde, daha fazla güneş ışığı ve yüksek sıcaklıklarla birlikte buz erimeye başlar ve her Eylül ayında minimum genişliğine küçülür. Deniz buzunun minimum ve maksimum genişlikleri yazın sonunda ve kışın sonunda meydana gelir, çünkü okyanus atmosfere göre daha geç ısınır ve soğur.
 
Bir yaz erime mevsimini henüz atlatmamış deniz buzuna birinci yıl buz denir. Bu ince, yeni buz, fırtınalı koşullarda erime ve dağılma riskine sahiptir. Bir yaz erime mevsimini atlatabilen buz daha kalın ve daha az tuzludur – bunlar buzun erimeye karşı daha dirençli olmasını sağlayan iki faktördür. Çok yıllık buz, birinci yıl buzun eriteceği sıcaklıklara ve birinci yıl buzun parçalanacağı dalgalara ve rüzgarlara daha dayanıklıdır. Deniz buzunun okyanus suyuna göre daha yavaş hareket etmesine rağmen, buz hala hareket eder. Arktik deniz buzunu, okyanus akıntıları tarafından Grönland’ın doğusundaki Fram Boğazı yoluyla Atlantik’in daha sıcak suluna doğru düzenli olarak akar.
 
Bilim insanları, sediment/buz çekirdekleri, ağaç halkaları ve okyanus canlılarının fosilleşmiş kabukları gibi iklim belirteçlerini kullanarak deniz buzunun uzun zaman öncesine kadar olan genişliğini çıkarırlar. Bu paleoiklim kayıtları, geçmiş 1.450 yıl içinde deniz buzunun genişlediği ve daraldığı birkaç dönem olduğunu göstermektedir, ancak modern çağdaki azalma eşi benzeri görülmemiştir. ABD’nin Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nin 2017 Arktik Raporu’nda bilim insanları, bugünkü düşük genişliğin en az 1.500 yıl boyunca meydana gelen herhangi bir şeyden çok daha düşük olduğunu rapor etmiştir. Bununla birlikte, bu dönemdeki doğal değişkenlik aralığının dışındadır.
Sonuç
İklim krizinin sonuçları her dakika etrafımızda. Tarım faaliyetleri giderek gerilemekte. Bu da daha fazla ormanlık alanın, tarıma açılması demek. Çiftçinin ürettiği ürünlerin türleri giderek değişiyor. Fakat çiftçiler buna uyum sağlayamıyorlar. İklim değişikliğiyle savaşımızda sadece sera gazı emisyonlarımızı azaltmak ve karbon yutak alanlarını arttırmak yeterli değil. Aynı zamanda sonuçlarını da kabullenip, buna uyumlu şehirler geliştirmemiz gerekiyor. 

Diğer Yazılar

Skip to content